Bir arkadaş düşünün
ki, “çocuk kitabı yazmaya çalışıyorum” dediğiniz andan itibaren çocuklara
yönelik yazılıp çizilmiş hoşuna giden ne varsa sizinle paylaşmakla kalmayıp,
telefonda size sevdiği kitapları bazen baştan sona, bazen içinden seçtiği
kısımlarını okusun gecenin bir vakti, sabah uyandığınızda mesaj kutunuzda
içinizi mutluluk dolduran animasyonlar karşılasın sizi... Tanıyanlar Kerem’den
bahsettiğimi anlamışlardır elbette, hatta sadece tanıyanlar değil, benim uzun
uzun anlatıp tanıttıklarım da. İşte o insan, canım Kerem Kamil Koç’un önerdiği,
sevdiği nice şeyden biriydi Yıldız Kız,
tıpkı kendisi gibi, “Eşine az rastlanacak bir tipti. Bugündü. Yarındı” Leo’nun
tabiriyle. Hayatıma girmiş nadide bir insanın, ender bulunan bir karakteri ve
sevgiyi anlatan romanı tavsiyesi bu nedenle özellikle anlamlı benim için.
Nicedir Yıldız Kız üzerine bir şeyler
yazıp kendimce Keremimi’yi yad etmek isterken, kitabın devamı niteliğindeki Yıldızlı Sevgi’nin çevrildiğini
öğrendikten sonra, onu okumadan harekete geçmek olmazdı. Dolayısıyla ilk kitabı
kimbilir kaçıncı kez kurcalayıp devamını da okuduktan sonra her ikisine birden
değinerek bir şeyler karalamaya karar verdim.
Yıldız Kız, ilk bakışta gençliğin
erken evresindeki insanlara yönelik yazılmış bir ‘ilk-aşk-romanı.’ Herhalde en
doğru karşılığı bu; 10. sınıf öğrencileri arasındaki ilişkileri anlatan, sınıfa
sonradan gelen garip bir kızla popüler oğlanın ilişkisini konu edinen, lise
koridorlarında geçen bir aşkın hikayesi. Ancak kitaba ismini veren özel kız,
neredeyse gerçek ötesi bir karakter olduğu için, en azından insanların hayatında
böyle bir etki yarattığı için, hikaye bambaşka bir tad bırakıyor insanda. Esas
ismi Susan Caraway olan bu genç kız, ailesiyle Arizona’ya taşınıp Mica
Lisesi’ne başladığında ilk defa okul deneyimi ediniyor; ki ilk gariplik burada.
10. sınıfa kadar evde öğrenim görmüş olan Susan’ın diğer büyük garipliği ise
kendini herkese Yıldız Kız olarak tanıtması ve bu ismi kendisinin seçmiş olması.
Dış görünüşü de, Amerika’nın liseli ergenlerinin alışık olduğu tipin oldukça
dışında; uzun saçları, taşıdığı büyük bez çantası, uzun etekleri ve makyajsız
haliyle, Yıldız Kız diğerlerinin arkadaşlık kurmak istemeyeceği bir tip. Ancak
o, kendisine selam dahi vermeyen insanların doğum günlerine özel kutlamalar
yapacak, onlar için ukulele çalıp şarkı söyleyecek kadar arkadaş canlısı.
Sadece okul arkadaşları değil, kasabada yaşayan neredeyse herkesin doğum gününü
bilen, insanların nelerden hoşlandığını öğrenip onlara hediyeler gönderen,
gazeteye kişilere özel ilanlar veren bir çeşit mutluluk ajanı Yıldız Kız.
İnsanların hayatına ışık saçan, pırıl pırıl bu insanın tabir-i caizse gezegeni
olan kişi ise Leo. Ancak sorun şu ki, Leo’nun etrafında dolanan çok sayıda uydu
var. Ve ne yazık ki bu uydular, sadece başka insanlar değil, hayatın normal
seyrinde olan biten her şey. Nasıl ki aşk, hayatın üstünde ve/ya ötesinde başka
bir gerçekliğin yaratıcısı, Yıldız Kız’ın sevgisi de Leo için işte aynen böyle.
Gerçek bir aşk. Bütün hayatın dışında ve ötesinde. Başlangıçta Leo’ya çekici
gelen bu durumun sonrasında katlanılmazlaşması ise, ilişkilerini bitme
noktasına getirmekten ziyade Yıldız Kız’ı sıradan bir kız olarak Susan’a
dönüştürüyor. Aşk için insanın kendisinden vazgeçmesi mümkün mü/doğru mu/değer
mi? Bu soruların her birine cevap oluyor Yıldız’ın sönüşü, dönüşümü ve nihayet
geri dönüşü...
İkinci kitap Yıldızlı Sevgi ise Yıldız Kız’ın asıl
kitabı. İlk kitapta Leo’nun dilinden okuduğumuz hikayenin devamında olanları bu
defa Yıldız Kız günlük tutarak anlatıyor ama bu sıradan bir günlük değil,
Leo’ya yazılan uzun bir mektup aynı zamanda. Günlüğü –veya mektubu- sayesinde,
Yıldız Kız’ın Pennsylvania’ya taşındıktan sonraki hayatına tanıklık ediyoruz bu
kitapta. Hayatına giren yeni insanların her biri kendisi kadar özel
karakterler; Yıldız Kız’ın en yakın arkadaşı sabahın altısında evden kaçıp
yanına gelen beş yaşındaki inanılmaz sevimli Dootsie, Yıldız Kız’dan bile daha
parıltılı, çünkü onu bile şaşırtan fikirlere sahip. Diğer arkadaşıysa manevi
kız kardeşi Alvina. Alvina da Yıldız Kız’dan yaşça küçük ve bizdeki ifadesiyle
tam bir erkek Fatma. Kavgacı, erkek çocuklarla dövüşüyor, acımasız ve
somurtkan. Fakat bütün bunların sebebi esasında büyümekte olması, duygularıyla
başa çıkmayı becerememesi. Bu üçlünün diğer arkadaşlarıysa dokuz senedir
evinden dışarıya adımını atmamış olan Betty Lou. Eşinden ayrılması ve duygusal
buhranıyla muhtemelen bağlantılı bir şekilde, sonradan agorafobi sahibi olmuş
ve kendi iddiasına göre, sanılandan çok daha fazla insanda agorafobi var ancak
hiçbiri dışarıya çıkamadığı için onlarla karşılaşmamız mümkün değil. Betty
Lou’nun varlığından haberdar olmamızı sağlayan şey ise, dışarıya çıkamayışına
getirdiği çözüm: Yaptığı lezzetli keklerle Dootsie’nin onu sık sık ziyaret
etmesini sağlayışı. Yıldız Kız’la tanışmalarına önayak olan da o. İşte tüm bu
‘renkli’ karakterlerin hayatlarını okurken, bir de Yıldız Kız’ın duygusal
değişimlerini görüyor, mutluluk vagonundaki çakıl taşlarının bir bir
eksilmesini seyrediyoruz. Mutluluk vagonu, Yıldız Kız’ın tahtadan yapılmış
oyuncak vagonu, içindeki taşların sayısı ne kadar fazlaysa Yıldız Kız o kadar
mutlu. 20 taşın tamamının vagona girdiği ilk ve tek gün ise, Leo ile ilk
öpüştükleri gün. Yani bütün garipliklerine rağmen Yıldız Kız, sıradan bir genç
kız. Kitapların güzelliği de belki tam burada. Her şey son derece olağan ve
sıradan ama bir o kadar ilginç ve büyülü. Çünkü aşk acısı çekip günlük tutan bu
kız, aynı zamanda Stonehenge’i kendine örnek alarak bir güneş takvimi yapmaya
kalkışıyor, her Perşembe akşamı ‘Takvim tepesi’ adını verdiği yere gidip
takvime işaret koyuyor, meditasyonunu yapıp kendini hiçleştiriyor, gittiği her
yerde özel bir mekan bulup oraya ait olmanın, orada bir hiç olmanın, doğaya
karışıp kaybolmanın tadına varıyor... 16 yaşında olmasına rağmen yaşlı dostu
taşbilimci Archie kadar bilgeliğe sahip ama hoşlandığı Perry'nin sorularına verecek cevap bulmakta zorlanacak kadar da toy bir çocuk hala. Kitabın da karakterlerin de yarattığı
güç öyle büyük ki, üzerine düşündükçe kafamda capcanlı duran her sahneyi
anlatasım geliyor. Böylece bu yazı bir tanıtım veya eleştiri olmaktan
uzaklaşıp, kitap özeti haline gelecek diye korktuğumdan buralarda bir yerde
kesmeliyim galiba.
Betty Lou’nun “anı
yaşa”makla ilgili verdiği tavsiyeye uyan Yıldız Kız’ın en büyük ve en
etkileyici özelliği, hayattan aldığı keyif ve etrafındaki insanlara saçtığı,
ancak paylaştıkça daha güçlü ve anlamlı olacağını bildiği mutluluğu. Öyle ki,
takvim tepesinde mevsim dönümünü kutladıklarında, kasabadaki bütün dostlar bir
araya gelip güneşin doğuşunu seyrettiklerinde, hayatın anlamını buluyorlar
esasında. Hayatın, doğanın, yaşamanın ve hep bir arada sevgi ile var olmanın...
O kadar barışçıl, huzur dolu bir anlatı ki Yıldızlı Sevgi; yaşadığımız berbat
dünyanın sürekli savaş ortamında umutlanmaya fırsat tanıyan bu kitabı, umuda ve
güzelliğe yakın duyumsamak adına, farklı beğenilere sahip bütün insanlara
tavsiye edebilirim. Dahası, bu anlattıklarımın fazlaca iyimser geldiğini
düşündüğümde, Yıldız Kız’ın Pollyanna gibi gerçek dışı bir karakter olmadığına
da kanaat getiriyorum aslında; vagonundaki taşlar eksilirken, kendi kendine
Leo’nun yerine sorular sorup cevaplarken, yanından ayırmadığı minik sıçanı
Tarçın (ilk kitabın çevirisinde Zencefil olarak geçiyordu) ortadan
kaybolduğunda telaşlanırken, hiçbir Pollyannavari aşırı iyimserliği –biraz
cüretkar bir yorum olacak ama ‘yapmacıklığı’- yok Yıldız Kız’ın. Bambaşka
insanları bir araya getiren ve herkesi ayrı ayrı iyileştirme gücüne sahip olan
bu hayat dolu, sevgi dolu karakterin bana can arkadaşımı çağrıştırıyor olması
ise kitabı benim için ayrıca güzelleştiriyor. Yıldız Kız’ın Leo’ya sorduğu
sorunun cevabını canım Kerem’den duymamız ve buna inanmamız umuduyla; birbirini
gerçek bir yakınlıkla sevmiş herkesin hayatın bir yerlerinde yeniden
karşılaşması, temas etmesi, bir şekilde hiç kopmaması umuduyla yani. Sevginin
yıldızlı haline!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder